Hamur Kuralı: Gerçekten Adalet mi, Yoksa Modern Hukukun Kılıfı mı?
Samimi Bir Başlangıç: “Adalet” mi, “Ezber” mi?
Bazen bir kural, adaletin temel taşı olarak sunulur ama aslında sistemin konfor alanını korumaktan başka bir işe yaramaz. Hamur Kuralı da tam olarak böyle bir kavşakta duruyor. Hukuk öğrencilerinin kulağına “adaletin terazisi” gibi fısıldanan bu kural, aslında birçok açıdan tartışmalı. Gerçekten hakkaniyeti mi temsil ediyor, yoksa hukuk sisteminin mekanikleşmiş yüzünü mü meşrulaştırıyor?
Hamur Kuralı Nedir?
Hamur Kuralı, en basit anlatımıyla, aynı davaya bakan mahkemelerin aynı olgular ve aynı taraflar arasında farklı kararlar vermemesi gerektiğini söyler. Hukukun istikrarını korumak, kararların öngörülebilirliğini sağlamak için vardır. Yani, bir dava hakkında daha önce kesinleşmiş bir karar varsa, aynı konuda yeniden yargılama yapılamaz.
Kulağa mantıklı geliyor, değil mi? “Bir konuda iki farklı karar olmaz.” Elbette, teoride adil. Ancak pratikte durum o kadar steril değil.
Adalet mi, Mekanik Tekrarlama mı?
Şunu sormalı: Bir kural, her koşulda aynı sonucu doğuruyorsa, bu gerçekten adalet midir?
Hamur Kuralı’nın en çok eleştirilen yönü, “adaleti sağlamak yerine, hatayı tekrar üretme riski” taşıması. Bir mahkeme yanlış bir karar verdiyse ve bu karar “kesinleştiyse”, Hamur Kuralı devreye giriyor ve o yanlış karar artık kutsallaştırılıyor.
Bu durumda “adalet” kimin için? Kurumlar için mi, insanlar için mi?
Hukukun Tutarlılığı mı, Katılığı mı?
Hamur Kuralı’nın savunucuları, “hukukun öngörülebilirliği” ilkesine yaslanıyor. Diyorlar ki: “Eğer mahkemeler aynı konuda farklı kararlar verirse, hukuk sistemi kaosa sürüklenir.”
Ama şu soru ortada kalıyor:
> “Hukukun tutarlılığı, bireyin adalet arayışının önüne geçmeli mi?”
Hukuk canlı bir mekanizma olmalı, durağan bir kalıp değil. Hamur Kuralı, bu canlılığı donduruyor. Her şeyi “bir kez karar verdik, bir daha konuşulmaz” noktasına getiriyor.
Zayıf Noktalarıyla Hamur Kuralı
1. İnsan Faktörünü Yok Sayması
Her dava, sadece belgelerden ibaret değildir. İnsan hikâyeleri, koşullar, toplumsal bağlamlar değişir. Ancak Hamur Kuralı, bu değişkenleri dikkate almaz. O sadece “önceki kararı” referans alır. Bu, adaletin ruhuna aykırı değil mi?
2. Yanlış Kararların Kalıcılaşması
Bir mahkeme yanılmış olabilir — evet, insanız, yanılabiliriz. Ancak Hamur Kuralı, yanılgıyı “kesin hüküm” zırhına büründürür. Böylece bir hata, sistematik hale gelir.
3. Toplumsal Değişimi Görmezden Gelmesi
Toplum değişir, değerler evrilir, adaletin algısı dönüşür. Ancak Hamur Kuralı, bu dinamizmi reddeder. Yıllar önce alınmış bir karar, bugün hâlâ geçerliyse, bu “adalet” değil, “alışkanlık”tır.
Tartışma Zamanı: Gerçek Adalet Nerede Başlar?
Hamur Kuralı’nın varlık nedeni tutarlılıktır, ama tutarlılık her zaman doğruluk anlamına gelmez.
Şöyle bir soru sormak gerek:
> Eğer aynı hata iki kere yapılırsa, bu hukuk sistemini mi korur, yoksa çürütür mü?
Bir kuralın amacı, insanı korumaktır. Fakat Hamur Kuralı, kimi zaman “kararı” insanın önüne koyar. Bu durumda hukuk, insanı değil, kendini koruyan bir duvara dönüşür.
Sonuç: Hamur Kuralı, Ezber Bozmalı mı?
Hamur Kuralı, hukukun temellerinden biri olarak öğretilir ama artık sorgulanmalıdır. Çünkü her temel, zamanla çatlar; önemli olan, o çatlağı görüp yenilemek.
Adalet, tekrar eden kararların değil, doğru kararların sonucudur.
Belki de artık şu cümleyi yeniden düşünmenin vakti geldi:
> “Bir kez karar verildi, bir daha açılmaz.”
> Peki ya o karar yanlışsa?
> Hamur Kuralı’nın asıl sınavı işte o noktada başlıyor.